top of page

Atatürk neden İslam Düşmanıydı (!)

Beni açıkça yargılamanız adına kendi görüşlerimi belirterek başlamayı istiyorum. Kendi görüşlerinizin bağnazı olmak ve insanları kutuplaştırmak ya da birey olup merak duygusuyla hayata devam etmek sizin elinizde.

Merakım Kurtuluş savaşı ile sınırlı kalsaydı asla tam öğrenme sağlamış olamazdım ki hâlâ sağlamış değilim çünkü tarih kendini yenilemeye açık bir bilim.

Öğretmenlerimin veya sistemin verdiği bilgi hangi konuda olursa olsun yeterli olduğunu düşünmedim. Sonuçta her usta kendini yansıtan eserleri yaratmak isteyecektir…

Osmanlı halkına dönecek olursak herkes kendi dininin gerektirdiği şartlarda yaşıyor ve geçiniyordu. Ama toplumda ahlaksızlığın ya da kötülüklerin Cumhuriyet yönetimi ile geldiğini iddia etmek çok büyük haksızlık olacaktır çünkü hiç kimse beni Osmanlı’da zina, alkol, dedikodu vb. kötülüklerin olmadığına ikna edemez. Sistemin temeli eğitime dayanıyor, tüm ahlaksızlıkların veya başarıların temeli eğitimden kaynaklıdır. Çöküş dönemine girmiş bir Osmanlıdan, daha Atatürk ana rahmine girmeden içinde kötülük barındırabilen bir Osmanlı’dan bahsediyoruz. Ahlaki düzen bozuluyor eğitim yeterli olmuyordu. Bu konuda Atatürk ilke ve inkılapları günah keçisi olmamalı…

Ayrıca ilke ve inkılapların toplumsal etkisinden bahsedecek olursak. Bir gecede insanların cahil kılındığını, ana dillerinin değiştirildiği düşüncesi toplumda inkılapçı karşıtı insanlarımızın çok büyük bir tarafında hakim düşünce. Ama şu gerçekleri de es geçmek mantıksız olur. 1 Kasım 1928’den önce halkımızın okuma yazma oranı neredeyse %10.

1 Kasım’da değişen ne?- HARFLER

İddiada bulunduğunuz okuma-yazma durumunda mağduriyeti bulunan kesim %10luk eski alfabemizi kullanan kesim…

Ki kimsenin hafızası silinmedi. Yapılan bir inkılapla yeni bir şey öğretilmesi gerekti. Hem İslam hem de Türk tarihinde sayısız radikal inkılap vardır. Bence göze batması ilginç.

Halifeliğin kaldırılması konusu çok ama çok derin bir konu ama size şunu kanıtlayabilirim:

Halifelik dini değil siyasi bir makamdı. Peygamberimiz ve 4 halife döneminde, İslam coğrafyasındaki kargaşaları önlemek amacıyla bizzat efendimiz (SAV) tarafından oluşturuldu. Haklısınız her ne kadar siyasi de olsa, peygamberin kurduğu bir mertebe elbette dini önem de taşıyacaktı ama nereye kadar. Dini amaçlardan çıkıp gösteriş ve güç yansıtma olayına dönene kadar. Bana göre İslami değer taşıyan son halife Hz. Ali’dir. Sonrasında tamamen siyasete ve güç gösterisine dönüyor. Halifenin nasıl seçileceği İslam'da kesin kurallara bağlı olmamakla birlikte ilk dört halifenin sahabenin önde gelenlerinin seçimi ve biat alma, sonraki halifelerin ise babadan oğula veraset yoluyla intikal ettiği görülmektedir. İslamiyet’te babadan oğula bir düşünce olabilir mi sizce? Bir baba son derce dinine düşünken oğlu aynı görüşte değilse…

Ayrıca Batılılaşırken bozulan Atatürkçü düşünce sistemini eleştiriyoruz ama

Toplumun bildiğinin aksine Osmanlı padişahı ve halifelerden ”dinimizce çok önceden yasaklanmasına rağmen. Hz. Ömer’in , hamamda vücudunu şaraplı suyla yıkayan Halid Bin Velid’e, "Şarabın içilmesi kadar vücuda sürülmesi de yasak" demişti. ”:

Osmanlı İmparatorluğu'nun onuncu padişahı ve 89. İslam halifesi Kanuni’nin içki içtiği,

11. Osmanlı padişahı ve 90. İslâm halifesi II.Selim’in lakabını sarhoşa çıkartacak kadar içkiye düşkün olduğu,

17. Osmanlı padişahı ve 96. İslam halifesi IV. Murat’ın kendisi içmesine rağmen halka içkiyi ve sigarayı yasaklaması, dönem dönem afyon kullanması gibi gariplikler,

23. Osmanlı padişahı, 102. İslam halifesi III.Ahmet’in rakı içtiği,

Ve araştırılmaya mahkum onlarca bilmediğim bilgi…




Atatürk’te böyle düşünmüş olacak ki tüm bu olaylar bittiğinde kendisine Osmanlıdan kopan Arap ülkelerinden gelen halifelik teklifini reddetmiş ve ülkelerin kendi dinini herhangi bir siyasi makama bağlı olmadan özgürce yaşamasını yeğlemişti…

Şeriat kavramına gelirsek olay çok basit: Bizlere Hz. Ali ilim sahibi veya Hz. Ömer kadar adaletli bir halife bulabileceksen hiçbir insan bunu reddetmez. Ama

En Müslümanım diyenin bile nefsine yenik düşebildiği ahir zamanda bu gücü kimse yönetemez. Kimse kendini kandırmasın, sonucu her ne olursa olsun dini güç istismara mahkumdur. Çünkü gerçek Müslümanlık kavramı kaydoldu...

Yıkılmış bir devleti olduğu gibi inşa etmek mantıksız geliyor. Bunun yerine Osmanlı’nın sorunlarını göz önünde bulundurarak yeni inkılaplarla bir devlet kurma fikri bana inkılapları gerekli kılıyor. Her ne kadar büyük değişimler içerse de biraz sonra anlatacağım gibi. İsyan eden kesim ve amaçları belli olmakla beraber yıkılma sürecine hiçbir sebep olmaksızın giren bir Osmanlıdan söz edemeyiz. Elbette onu buna sürükleyen şeyler vardı ve düzeltilmezse yeni doğacak devletin sonu da aynı olacaktı…

Ayrıca ülkeden Arapça ya da Osmanlıca kaynakların yok edildiğini ve insanların bu dil ile etkileşime girmesinin yasaklandığını düşünmüyorum ki hatta Atatürkçü düşünce sistemi mevcut dile göre yabancı sayılabilecek dillere destek olmuş ve bu dillerle etkileşime izin vermiştir. Kendini Müslüman bilen herkesin yine Arapça yazıp okumayı öğrenebileceğini düşünüyorum. Çünkü o dönemin şartları düşünülerek oluşturulmuş: Arapça veya Osmanlıcanın yasaklandığından kullananların zarara uğratıldığından bahseden gerçek bir kanıt görmeden buna inanmam.

Haklısınız Kuran okumayı ya da Arapça yazmayı bilmiyorum. Ama bunu aynı evde büyüdüğüm kardeşim yapabiliyorsa ve ben bunu yapamıyorsam herkesten önce kendi gelişmemişliğimi suçlarım. Çünkü bir şeyin yapılma imkanı varken yapılmaması sistemin değil benim suçumdur.

Akıllara gelen Şeyh Said ve diğer dini sembollerin isyanları hakkında şu zamana kadar aklımda oluşan fikir şu idi. Düzensiz ordu ile milli mücadele döneminde vatanı savunmamıza elbette yardım ettiler Allah razı olsun varsa şehitlerimizden de. Ama iş düzenli orduya geldiğinde tamamen değişti: sizce sebebi neydi?

Ben şöyle yorumluyorum. Dini bir vasıf taşıyan ve kendi çevresini kuran bir insan düşünün. Kendi birliği var ve emirlerince asıp kesebiliyor. Bu her ne kadar vatanın lehine olsa da başıboşluktan doğan dönemin halkının uğradığı zararlar da tarihimizde azımsanamaz. Artık kendini toparlayan ve belirten bir devlet düşünün. Diyor ki parçalı kuvvetlere; gelin ve düzenli orduya mensup olun böylece mücadele daha disiplinli yönetilsin. Katılan katılıyor. Ama kendi kurduğu derebeyliğin ve tıkır tıkır işleyen sistemin bozulmasını istemeyen gruplar elbette ortaya çıkıyor. Bu günümüzde de farklı isimlerle ortaya çıkıyor biliyorsunuz ki. Sonuç olarak arafta kalan bu kişiler yapılanmış bir devlete karşı tutunamayacaklarını mantıken fark etmeleri gerekiyor. Ki ediyorlar da . Bu sırada meşhur mandacılık fikirleri zaten ortada. Şimdi size şunu söylüyorum. Yabancı bir devletsiniz. İç karışıklık yaratıp çoğunluğu dinine bağlı Müslümanlardan oluşan yeni kurulan bir oluşumu batırmanız lazım ama savaşarak yapamadınız. Ne yapardınız? Ben size örneğini de vereyim, her ne kadar kendi fikrim de olsa: Dini sıfat taşıyan insanların fetvaları ile yönetimi dinsiz ilan etmem bu iftiralara mahkum bırakmam Müslüman halkın gözünde ne etki yaratacaktı…

Neyse ki o dönem de de gerçek Müslümanlar bulunuyordu ki bu fetvalara karşı fetvalarla gerçeği halka anlatmaya çalıştılar…

Baskıcı inkılap örneklerine şu şekilde yanıt verebilirim.

Sanılanın aksine hükümet değil birçok yerel yönetim, 1925-1934 tarihlerinde kadınların çarşaf ve peçeyi bırakıp çağdaş kıyafetler giymesi için yasak ve cezalar getirdi. Örneğin Tirebolu Belediyesi, 7 Ekim 1926’da aldığı kararla ilçede peçe takılmasını yasakladı ve peçesini kırk sekiz saat içinde çıkarmayan kadınların cezalandırılacağını ilan etti. Trabzon Vilayet Meclisi Aralık 1926’da aldığı bir kararla peçeyi yasakladı, peçe takmaya devam edenlerin karakola sevk edileceğini açıkladı. 1934 yılı sonunda Bodrum Kent Konseyi, kadınların çarşaf ve peçe takmasının yasaklanmasına, yasağa uymayanların belediyece cezalandırılmasına karar verdi.

Erkeklerin giyim kuşamı konusunda 2 Eylül 1925 günü çıkan bkk ile memuriyet sıfatlı kişilerin giyim kuşamına getirilen zorunluluklar bulundu ki günümüzde bir kurum takım elbiseyle işe geleceksiniz dese bile garipseneceğini düşünmüyorum. Ayrıca dini görevliler dışında sarık ve cübbe giyilmesi yasaklanmış, sebebi insanları dinden soğutmak değil de arafta kalmışlıkları ile dinimizi kullanan art niyetli insanların ortaya çıkmaması, dini kullanarak insanları yanlış yönlendirmemesi adına devletine bağlı İslam yetkilileri dışına yasaklanmıştı…

Ayrıca birey grubu gruplar ise toplumu oluşturur, toplumun ahlaki veya dini yapısı bireyden doğar. Bireyi Müslüman yapan, dinine bağlı tutan yasalar değil İmanı ve iradesidir. Ben bu konuda net bir yasak duymadım. Halkı bu sürece adapte etmeye çalışırken yapılan hatalar var ise kanıtlandıkları müddetçe inanabilirim…

İstiklal mahkemeleri hakkında hiçbir derin araştırmaya girmedim, ama bildiğim bir şey varsa harcı yeni yoğrulan bir devletin daha hukuk sistemi bile yokken yapabileceği en iyi şey hızlı kararlar verebilen mahkemeler kurmaktı, haksız kararlar verildi haksız yere insanlar öldü mü bunu okumadan bilemem. Ama devlete kafa tutmak, insanların duygularını sömürerek onları devlete düşman etmek. Bunlar yargılanmayı hak eden olaylar olduğunu düşünüyorum.

Son olarak çok yanlış bilinen bir örnekle konuyu özetleyip bitireceğim:

Rize sandığınız gibi şapka takmadığı için bombalandı mı ?

Rize’nin Güneysu ilçesinde çıkan isyanın sadece 25 Kasım 1925’te kabul edilen ‘Şapka kanununa’ denk geldiğini dile getiren Koyuncu “Olayın çıkış noktası 25 Kasım 1925 o gün Ankara’da mecliste şapka kanunu kabul ediliyor. Yani şapka kanununa denk gelen bir isyandır. Bu günkü Güneysu ilçemiz eski Potomya’da karakol basılıyor. Karakolun içerisinde 7 tane asker olduğunu biz tespit edebildik. Fakat bu olayın öncesine gelecek olursak. 1 gün önce Potomya’dan kendi içerisindeki köylere ve civar köylere haber gönderiliyor. 25 Kasım günü Potomya Merkez Camisinde toplanılacak şeklinde. O kadar insan orada bu şekilde toplanıyor, bölgeye yakın olduğu için Çayeli Büyükköy’deki imamlara da ‘Burada Sakal-ı Şerif sergilenecek’ şeklinde bir mektup gidiyor ve insanlar orada o şekilde toplanıyorlar” İnsanların silah zoruyla isyana katılmaya teşvik edildiği gerçeği de apaçık. “Halkımız hocaların idam edildiğini söylemektedir fakat yargılanan 142 kişi içerisinde toplamda 11 tane hoca var. Bu hocalardan 1 tanesi idam edilmiş diğeri ‘Ben taş ustasıyım’ demiş fakat dini bilgisinden dolayı hoca denilen bir kişidir. Tutanağı göz önüne alırsak sadece bir imam idam edilmiştir. Duruşmanın sonu bile beklenmeden beraat eden imamlar da bulunmaktadır” Tüm bu bilgiler Rizeli Araştırmacı-Yazar Recep Koyuncu’nun araştırma sonuçları, merak ederseniz okuyabilirsiniz. Ayrıca dönemin en iyi savaş gemilerinden Hamidiye’nin Rize’yi bombalaması olayı da bence safsatadan ibaret olduğunu düşünüyorum. Koskoca bir zırhlı bir şehri bombalayacak ama ne bir eve ne bir ağaca denk getiremeyecek. Bir yerde enkaz oluşturmayacak…

Bilgim dahilinde söylüyorum. Hamidiye zırhlısının isyancıları korkutmak amacıyla kıyılarda ses bombası kullandığını okuyorum. Bu durumda bir isyancı olsam: devletin bizi bombaladığı iddiası ile ortalığı karıştırmaktan hiç çekinmem. Ki yapmışlar ve becermişler de …

Okuduğunuz için teşekkür ederim.


14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page